MAZİDE KALAN RAMAZAN ANILARI


 - MAZİDE KALAN

            RAMAZAN ANILARI-

"Ne güzelmiş eskiler, Ne güzelmiş mazide yaşanıp kalmış hatıralar, anılar, pide kuyrukları ve Ramazan davulcuları..."

Yine uzaklara dalıp gitmişti az önce namaz kıldığı seccadenin üzerinde. Ama haksız da değildi yani. Hüsnü Dede'nin ağzından böyle tatlı tatlı yaşadığı Ramazan anılarını kim dinlese böyle hayale dalıp giderdi. En son çocukken amcasının çocukları ile her iftar nasıl pide kuyruğu beklediklerini anlatıyordu.

 - Bak dedesinin kuzusu diye söze başladı. Biz eskiden amcamın çocukları ile her iftar öncesi pide kuyruğunda beklerdik. Bir görsen o sıcağın altında küçücük boyumuzla bütün gün oruç tutup, en son top atılmaya yaklaşınca yorgun argın sıra beklerdik. Eve gidip de orucumuzu acınca bir oh çekerdik.

 Ve devam etti; şimdi düşüyorum da ne kadar yorulup, zahmet çeksek de o günlerin tadı başka imiş. Şimdi hiç bir yerde yok o günlerin; sade ama bir o kadar da coşkulu havası demi Muammer ağa diyerek sözü diğer dedesine attı.

Dedeleri birbirlerine hep böyle seslenirlerdi.

Muammer Dedesi bir ah çekti ve söze başladı.

- Ne güzel dedin Hüsnü ağa. Başka ne denir ki. Ama eğer isterseniz bende bir anımı anlatırım size dedi. Göz ucuyla torununa göz kırparak. Böyle bir fırsat gelirde kaçar mı? Heyecanla ayağa sıçrayarak onayladı.

 -Anlat dede, hadi anlat, çok isteriz.

 Muammer ağa söze başladı;

-Biz çocukken öyle çok varlıklı değil idik. İki somya bir sedir bir küçük göz odada yaşar giderdik. Anam babam ellerinden geldiğince bizim ihtiyaçlarımızı görmeye çalışırlardı ama bir yerden sonra para biterdi. Eğer Ramazan gelirse bayram ederdik. Mekanı cennet olsun mahallemizde bir amca vardı. Sahurda güm güm davul çalar herkesi sahura uyandırırdı. Yani senin anlayacağın bizim biricik Ramazan davulcumuzdu. Dedim ya çok hayırsever bir adamdı. Ona da biraz nazımız geçerdi. Bizde kardeşlerimle ona rica etmiştik. Sahurda sana yardımcı olsak bazı sokakları da biz uyandırsak, o sokakların bahşişini biz alsak dedik. Allah razı olsun oda kabul etti. O günden sonra hep Ramazanlarda ona yardım edip karşılığını aldık. Yüzünde tatlı bir tebessüm belirmişti anlatırken. Sanırım eskileri hatırlayıp mutlu olmuştu.

Hayretlerine engel olamamıştı yine. Birazcık da gıpta etmemiş değildi. Bu devirde bu imkânlarla bile böyle güzel Ramazanlar yaşayamıyorduk. Hayranlık ve masumiyet dolu bakışlarını dedelerinin üzerinde gerdirmeye başlamıştı. Derken Hüsnü Dede kendisine gelen bakışlara karşılık mizahvari bir tavırla;

- Ne o küçük afacan. Pek bir özenmişe benziyorsun. Daha geçen " bizim yaşadığımız devir çok teknolojik" diyordun, dedi.

 Birazcık mahcup bir tavırla

- Ehh, yani evet.

Diyebildi. Bu kez de dedeleri ona göz kırıyordu. Ve sanki bir şey diyorlardı. Dedeleri hep bir ağızdan seslendi;

- Madem bu kadar özendin, yarın seninle beraber ömür boyu unutamayacağın anılar biriktirelim.

Ve ekledi;

- Ha, bir de unutmadan seninle eskilerden yaptığımız bir şeyi daha yapmak ister misin?

Gözleri sevinçle ışıldadı;

- Tabi ki hadi hemen lütfen.

- Bizim zamanım da televizyon gibi zımbırtılar yoktu.

Yavaşça kıkırdadı. Ama dedesine ayıp olmasın diye belli etmedi.

- O yüzden bizde sahura kadar oyalanacak bir şey bulamazdık. Ve erkenden yatardık. Böyle şimdiki gibi sahura kadar beklemezdik. Sonra vakit gelince de davulcunun sesi ile uyanırdık. İstersen şimdi de erkenden yatalım. Sonra da sahura kalkarız.

Önce heyecanı gözlerinden okunuyordu. Ama birden ışığı söndü. Dedesi merakla sordu;

- Az önce pek mutlu görünüyordu şimdi ne oldu oğlum?

- İyi ama dede bizim burada davulcu yok ki.

İki dedesi birbirinin gözlerine baktı.

- Sen orasını bize bırak.

Ardından yataklarına gidip güzel bir uykuya daldılar.




      ***

Sahur vakti gelmişti. Dedesi usulca yanına gelip parmak uçlarıyla saçını okşadı.

Hemen uyanıp dedesini yanaklarından öptü. Güzel bir abdest alıp balkondaki konuşmalara yöneldi. Tam herkese selam verecekti ki, gözlerine inanamadı. İşte bu davulcu. Bir süre hayret içinde davulcuyu seyretti. Ardından bir güzel yemeklerini yediler. Ve sahan namazını kılıp tekrar uyudular. İçleri kıpır kıpırdı.

Dedeleri sabah yorucu bir gün olacağını söylemişlerdi.

      ***

Ertesi gün dedelerinin çok güzel planları vardı. Sabah erken kalkıp birazcık hava alıp dolaştılar. Ve sonra her yere mama kapları yerleştirdiler. Kapların içlerine masum sokak hayvanları için mamalar doldurdular. Sonuçta Ramazan başkalarını düşünmek, yardım eli uzatmak demekti. Sonra biraz dinlenmişlerdi. Zaman nasıl geçti farkında bile değildiler. Acele bir şekilde koşturarak buldukları ilk pide kuyruğuna sıra oldular. Buram buram mis gibi pide kokuları içinde, sıcacık pidelerini alıp eve zor yetiştiler. Hep beraber şen şakrak iftarları yapıp, oruçlarını açtılar. Akşam başını yastığa koyduğunda bir daha asla unutamayacağı bir gün geçirmişti. Ramazanı çok seviyordu. Bir daha ki Ramazanı heyecanla beklemekteydi.

Yaşasın Ramazan...

 İki Kafadar İki Kalem

Talha’nın Kaleminden





Yazar: Talha Önügören







Yorumlar

  1. Yüreğinize sağlık yavrularım 🥰

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel olmuş kalemine sağlık 😊

    YanıtlaSil
  3. Kalemine yüreğine sağlık çok zarif bir yazı 😊

    YanıtlaSil
  4. Kalemine yüreğine sağlık çok zarif bir yazı 😊

    YanıtlaSil
  5. Talha gönlüne yüreğine sağlık. Çok güzel kaleme almışın. Bizler şimdi nerde eski Ramazanlar diyoruz.

    YanıtlaSil
  6. Maşallah Taha gönlüne sağlık yazıyı çok beğendim. Başarılarının devamını dilerim.

    YanıtlaSil
  7. Elinize yüreğinize sağlık. Çalışmalarınızın devamını bekliyoruz

    YanıtlaSil
  8. eskileri aratmayacak Ramazanlar yaşamak duasıyla, emeğinize sağlık olsun 🌸

    YanıtlaSil
  9. Çok güzel maşallah talhacım

    YanıtlaSil
  10. Sebahat Tuzalan16 Nisan 2021 18:24

    Çok başarili bir yazı olmuş Talha. Maaşallah.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

RAMAZAN AYI VE ORUÇ

Kitap Önerisi: Yasemen